Mehmet Niyazi… Türkiye’nin sosyal yapısını da, milli meselelere dair konuları da ustalıkla işleyen yazar. Onun romanlarından olan İki Dünya Arasında, Ölüm Daha Güzeldi, Dahiler ve Deliler, Plevne, Varolmak Kavgası okuyucuların beğenerek kitaplıklarına eklediklerinden… Fakat romanları arasında öyle bir tanesi var ki, âdeta Türk edebiyatının taşlarından olmuş, hiçbir zaman eskimemiş ve gün geçtikçe okuyucusu artan romanlardan olmuş. Yazarı tanıyanlar tahmin etmiştir; Çanakkale Mahşeri…
66.baskısı yapılan ve görünen o ki daha çokça basılacak olan o tarihi roman. Çanakkale Mahşeri’ni bu denli okunur ve yıllardır talep edilir kılan nedir acaba? Çanakkale Savaşı’nın bizdeki tesiri ve bizim için önemi mi yalnızca? Bu bir romanı yıllardır bu kadar konuşulur kılar mı? Elbette yalnızca bu değil sebep. Esas sebep, Çanakkale Mahşeri’nde yazarın bütün hissiyatı ile kaleminin ustalığını bir arada kullanması.
Çanakkale Mahşeri: Efsane ile Gerçeğin Birlikteliği
1998 yılından bugüne, sürekli tekrar tekrar baskıya giren ve hâlâ konuşulan kitap… Çanakkale üzerine yazılan onca kitap arasından sıyrılmış ve öne çıkmış bir eser. Çanakkale’de bütün gücüyle düşmanla çarpışan, akla hayale gelmeyecek bir adanmışlık ile direnen, yaş mefhumunun ortadan kalkıp çocukların bile asker olduğu, yokluk halinde bile efsanevi bir yiğitlik örneği gösteren kahramanların hikâyesi…
Bu romandaki kahramanlar öyle insanlardı ki, denildiği gibi ‘’efsanelerde anlatılandan daha efsanevi, tarih kitaplarında anlatılanlardan ise daha gerçek’’lerdi. Hepimizin içini titreten o mücadeleyi ve onun yiğitlerini, bir de Mehmet Niyazi’den dinleyin. Çanakkale’nin sadece savaş kelimesiyle ifade edilemeyecek kadar gurur verici ve sadece zafer diyemeyecek kadar yürek burkucu halini yüreğinizde hissetmek için… O bir yönüyle kahramanlık, bir yönüyle zafer, bir yünüyle acı, bir yönüyle mahşer idi.